Bir
sonbahar...
Sarıya çalan yapraklarla beraber sararan umutlar ve heyecanlar...
Yasak bir Aşk var Eylül'de, yasak olduğu kadar da temiz ve içten. Yaz mevsimiyle
başlayan bir aşkın, sonbaharla birlikte solmaya başlaması ve hayat gibi bir
son... Eylül bir Aşk romanıdır. Bazen soluk soluğa bazen hüzünle okuyacağınız
bir Aşk. Roman karakterleri aşkları sebebiyle bir takım toplumsal irdelemelere
girerler, namus, Aşk, hayat, evlilik sorgulanır. Günümüzde sıradan adına Aşk adı
verilen ilişkilerden çok daha saf ve derin bir Aşk anlatılıyor Eylül'de. Salt
birbirlerini düşünen, dünyayı umursamayan bir Aşk değil Suad ve Necip'in aşkı,
Suad kocası Süreyya'yı da düşünür ve Necip kuzeni Süreyya'yı da düşünür. Suad ve
Necip, Süreyya uğruna kendi aşklarından vazgeçerler.
Eylül romanı Türk edebiyat tarihinin önemli eserlerinden biridir, hem psikolojik hem de toplumsal incelemeler vardır romanda. Gerçekçi-Doğalcı akımın başarılı bir örneğidir.
Kısançlıklar, heyecanlar, umutlar, umutsuzluklarve gözyaşı ve Aşk... Eylül...
Mehmet
Rauf Eylül
Hayatı, Yazı Hayatı,
Eylül Adlı Romanının Özeti, Şahıs Kadrosu:
HAYATI
Servet-i Fünun romanın 2. Önemli romancısı Mehmet Rauf, 1875’de İstanbul’da
doğdu.
Babası Hacı Ahmet Efendi, bir sağlık kurumunda çalışan basit bir memurdu.
Önce Balat’ ta ki Defterdar Mahalle Mektebi’ni, sonra Soğukçeşme Askeriye
Rüştiyesi’ni ve Mektebi Bahriye’yi bitirdi.
Onun amacı subay olmak değil, yazın çevresine girmek ,yazar olmaktı.
Okulu bitirdikten sonra bir takım resmi görevlerde bulundu.
Öğrenimi sırasında Fransızca ve İngilizce‘sini ilerleterek, Alphonse Daudet,
Emile Zola, Gustave Flaubert gibi, dönemin Fransa’sının gerçekci yazarlarını
okudu.
Genel kültürünü artırdı. Mekteb-i Bahriye’de öğrenci iken Halit Ziya’ya
gönderdiği mektuplarla onunla tanışma fırsatı buldu ve bir çok yapıtını da onun
sayesinde, gazete ve dergilerde yayınla dı ve akabinde Servet-i Fünun topluluğu
şair ve yazarlar gurubuna katıldı.
İlk evliliğini , 1901 de Ayşe Sermet Hanım’la yaptı. Ayşe hanım, Tevfik
Fikret’in hala kızıdır.
Ondan iki kızı oldu. Sonra ilk eşinden ayrılmadan Besime Hanım’la ikinci
evliliğini yaptı. Bundan da bir kızı oldu. Sonra Besime Hanım’dan ayrılarak
Muazzez Hanım’la evlendi.
Bir çok gönül serüvenleri yaşadı.Bu serüvenlerin onun piyasaya seslenen roman ve
öykülerine esin ve malzeme kaynağı olduğu kesindir. Yaşamının sonlarına doğru
kısa bir süre şeker ticaretiyle uğraştı.
1927 de hastalanarak felç oldu. 5 yıl yatalak olarak yaşadı. 1931’ de öldü.
Yazı Hayatı:
Rauf’u ilk etkileyen Ahmet Mithat Efendi’dir. 16 yaşında okuduğu Halit Ziya’nın
Nemide adlı romanı onun pek çok yönden hayran bırakmıştır.
Nemide romanını ve Halit Ziya’ya olan hayranlığı, ona Düşmüş adlı uzun öyküsünde
esin kaynağı olmuştur.
Resimli Gazete’de öyküler, Mektep Dergisi’nde mensur şiirler yayınladı.
Garam-ı Şebab’ı, 1896’da İkdam Gazetesi’nde tefrika edildi.
Hüseyin Cahit Yalçın, Tevfik Fikret, Ceneb Şahabettin gibi şahsiyetlerle tanışma
imkanı buldu.
Bu şahsiyetler gerek dil, gerekse konu itibarı ile Tanzimat şair ve ediplerinden
farklıydılar.
Fuat da Servet-i Fünun denilen bu gurup şahsiyetlerin fazlaca etkilendi.
Servet-i Fünun’da yayımlanan ilk yazısı, Uzaktan adlı küçük bir öyküdür.
Bu gibi küçük öyküler dışında Halit Ziya Hayatı ve Hususiyeti, Hayatı Muhayyen
MuharririTevfik Fikret Hayatı ve Hususiyeti gibi yazıları ile çağdaş yazarları
değerlendirirken, Karmen ve Filalançi, Paul Baurget ve bir Cinayet-i aşk, Emile
Zola’nın son romanı gibi eleştirileri ile bazı batılı yazarları
değerlendirmiştir.
1901’de Hüseyin Cahit Yalçın’ın Fransızca’dan çevirdiği Edebiyat ve Hukuk adlı
makalesi Fransız Devrimi’ni çağrıştırıyor gerekçesiyle dergi kapatıldı.
Yazarlarına da yazım yasağı konuldu.
1908 Meşrutiyeti ile Rauf ‘da hızla gelişen basın yayın alanında yeniden
çalışmaya başladı.
Ancak artık amacı geçimini sağlamak olduğundan piyasaya dönük eserler vermeye
başladı ve bu yüzden de eski yazım düzeyini hiç bir zaman tutturamadı.
Rauf’un tek yapıtlık bir deha olduğu da söylenebilir.
Tanzimat sonrası yine kazanç kapısı olarak gördüğü tiyatro alanında da eserler
verdi.
Örneğin: Pençe, Cidal, İki Kuvvet, Yağmurdan Doluya...Gibi.
Pek de başarılı olmadığı bu oyunlarında aşk çekişmeleri erkeklerin namus ve aşk
arasında ki bocalamaları kocaların pişmanlıkları gibi temaları işledi.
1908’de Mehasin’i (güzellik) çıkardı.
Bu dergide magazin konuları işlenmiş H.Ziyanın Ferdi ve Şükara’sı uyarlandı.
Eylül’de, romanda olduğu gibi bütün sanatlarda da başlıca temalardan biri olan
yasak aşk teması işlenir.
Eylül Romanı’nın Özeti:
Genelde olduğu gibi, Eylül’de olay karı-koca-aşık üçkeni arasın da geçer. Ancak
yazar romanında kocayı yani Süreyya’yı tamamlayıcı öğe olarak kullanmış, evli
kadın Suat’la Suad’a aşık genç olan Necib’in duygularını, düşüncelerini ön plana
çıkarmıştır.
Bu tema, başta Halit Ziya’nın Aşk-ı Memnu’su (yasak aşk) olmak üzere bir çok
Servet-i Fünun yazararının işlediği temadır.
Eylül’dede önemli olaylar, dolantılar, büyük tutkular,cinayetler yoktur.
Dahası Eylül’de olay yoktur da denilebilir. Roman, ( Necip Süreyya ile evli olan
Suat’a aşık olur. ) biçiminde özetlenebilir.
Bundan dolayı da, romanda olay betimlemeleri değil ruhsal çözümlemeler yer alır.
Mehmet Rauf’a bu yüzden ruhsal ayrıntıların romancısı denilebilir.
Roman boyunca Necip’in ikilemi anlatılır.
Bu ikilem trajik çatışma da yaratır. Necip, aile içi cinsel aşk diye
nitelendirilebilecek bir şekilde , halasının oğlu Süreyya’nın karısı Suat’ı
sevmektedir.
Bu sevgi, başlangıçta bir hayranlık şeklinde başlamış, daha sonra aşka
dönüşmüştür.
Şahıs Kadrosu ve Özellikleri:
Necip, başı boş, hovarda, amaçsız bir yaşam sürdürmektedir.
H.Ziyanın Aşk-ı Memnu romanındaki Behlül ve Mai ve siyahtaki Bekir Servet gibi,
evliliğe pek sıcak bakmayan bir tiptir.
Kadınlara karşı soğuktur.
Fakat Suat, bütün fikirlerini değiştirir.
Suat ve Necip arasında kaçınılmaz bir gönül yakınlaşması başlamıştır.
Necip ,bu aşkı sonu değin götürmeye girişse ,en sevdiği dostu Süreyya’ya ihanet
etmiş, kendisini kocasının mutluluğuna adamış, belirli bir yaşamın insanı olmuş,
dünya da en yüce varlık diye yücelttiği Suat’ı kirletmiş olacaktı.
Ama ,bağrına taş basarak sevdiği kadından vaz geçse , bu kez yine acı çekmek
zorunda kalacaktır.
Aralarında ki bu aşk, her ne kadar gizli bir aşk görüntüsü verse de, hiç bir
zaman, Ahmet Cemil ve yasak aşkı, Behlül ve Bihter arasında ki aşk gibi
fiiliyata dönüşmemiş, romanda aşkın başladığı noktadan sonuna dek gönüllerinde
kalmıştır.
Ayrıca, Suat ve Necip’in yakınlaşmasında, kocasının Suat’a ilgisizliği, karı
koca arasındaki zevk uyuşmazlığı, dünya görüşleri arasındaki farklılıklar da
etkili olmuştur.
Nitekim ,Suat’ın ve Necip’in musiki tutkusunun yanında Süreyya’nın musikiye
kayıtsız kalması, Suat’ı ihmal etmesi, bu yasak aşkın en önemli başlangıç
noktasıdır.
Fiiliyata dönüşemeden tıkanma noktasına gelen olaylar, görünüşte çok basit bir
olayla bağlanmıştır.
Bu da bu romanın zayıf yönlerinden biridir. Zira, Suat ve Necip’e büyük bir
ıstırap yaşatan bu aşk, fiiliyata dönüşmeden bir ev yangınıyla sona ermiştir.
Romanın böyle bağlanması, bir çok yazar tarafından eleştirilmiştir.
Romanda Süreyya, geçim sıkıntısı nedeni ile, yazlığa çıkmadığı için bunalan,
boğazda bir yalı tutulunca da kendisini denizle uğraşmaya veren, her şeyi pek
fazla dert, edinmeyen bu nedenle Suat’ı ihmal eden bir gençtir.
Hiç bir art düşüncesi olmadığı için Necip’i tuttukları yazlığa çağırarak
günlerce konuk eder