TÜRK DİLİ VE KOMPOZİSYON-1
DERSİ
KİTAP
ÖZET FORMU
KİTABIN ADI |
KÜÇÜK AĞA
|
KİTABIN YAZARI |
TARIK BUĞRA |
YAYIN EVİ VE ADRESİ |
VARLIK YAYINEVİ |
BASIM YILI |
1973 |
Birinci Dünya Savaşı ile birlikte Osmanlı Devleti eski
gücünü,heybetini kaybetmeye başlamış,isyanlar ve işgallerle zayıf duruma
düşmüştür.Kitapta , bir Anadolu kasabası olan Akşehir'den yola çıkılarak
,kurtuluş mücadelesinin bir bölümü anlatılmaktadır.Olaylar Akşehir’in bir
kasabasında başla ve gelişir.
Dünya Savaşı resmen sona ermiş olmakla birlikte ,
Osmanlı Devleti üzerinde yarattığı etkiler tüm gücüyle devam emektedir.Savaş
sonrası bir çok asker memleketlerine geri dönmüştür.Zayiatın büyüklüğü evlerine
dönen erlerin çoğunun gazi oluşuyla daha da iyi anlaşılmıştır.Bu erlerden biri
de Salih adlı Akşehirli bir askerdir.Memleketine döndüğünde kaybettiği kolunun acısıyla
beraber , ülkenin durumunu daha acı bir şekilde anlayan Salih gittiğinden beri
çok şeyin değiştiğini görür.Önceleri dost olarak yaşayan Rumlar ve kendi halkı
şimdi birbirinden soğumuştur.Salih’in samimi arkadaşı olan Niko da bir Rum dur
ve gelişmelerden o da etkilenmiştir.Yavaş yavaş Yunan ve İngiliz ordularının
işgal haberleri gelmekte ve iki halkın birbirine olan düşmanlığı
artmaktadır.Salih ise yüzyıllardır Osmanlı himayesinde rahatça yaşayan Rumların
bu davranışını bir ihanet olarak görmekle beraber arkadaşı Niko’dan
kopamamaktadır.Rumlarla olan dostluğu kasabalı tarafından fark edilir ve
kasabalı Salih’i dışlar.Salih artık sürekli Niko ve O’nun çevresiyle dolaşır
olmuştur.Artık Osmanlı ve Padişaha olan güvenci de sarsılmıştır.Kaybettiği
kolunun hayatına tesiri büyük olmuştur.Kimsenin O’na hak ettiği saygıyı
göstermediğine
inanan Salih kendini namazdan niyazdan çekmiştir.Öte
yandan halk işgallere tepkisiz kalmama kararı almıştır fakat bunun kimin
önderliğinde yapılacağı karmaşası vardır.
Salih günler geçtikçe kendi kasabalısının tepkisini
kazanmış ve artık istenilmeyen biri olmuştur.Bu sırada kasabaya İstanbullu Hoca
adında bir hoca gönderilir.İstanbul’dan gönderiliş amacı kasabada padişaha ve
Osmanlı’ya bağlılığı teşvik edici düşünceyi sağlamaktır.Hoca gerçekten de çok
etkili bir insandır ve halkın büyük beğenisini ve takdirini kazanır.Vaazlarda
cemaate Osmanlı padişah ve din lehinde düşüncelerini aktarmaktadır.Bu sırada
memlekette Hoca’nın düşüncesine tam ters olmamakla birlikte , kurtuluş ümidi olabilecek
bir örgüt kurulmaktadır.Kuvayı Milliye adı verilen bu örgüt Anadolu’da
işgalleri önlemek ve İstanbul ve padişah yönetiminin boyunduruğundan kurtulmak
için kurulmuştur.Fakat Kuvayı Milliye’nin işi çok güçtür.Memlekette işgallere
karşı veya işgallerden yana bir çok örgüt vardır. Kuvayı Milliye önce bu
örgütleri kendi tarafına çekmeli veya bertaraf etmelidir.Hocanın vaazları da
Kuvayı Milliye ilkelerine ters düşmektedir.Hoca her fırsatta padişaha
bağlılıktan bahsetmektedir , Kuvayı Milliye ise padişahtan kurtulmak ,yeni bir
yönetim kurmak amacını gütmektedir.İşte bütün bu ihtilaflar dolayısıyla Kuvayı
Milliye yandaşları ve Hoca arasında bir elektriklenme ve zıtlaşma meydana
gelir.Hoca ise halka kendini çok sevdirmiştir
çünkü her yönüyle iyi ve doğru bir insandır.Fakat Hoca da kendi içinde
bir yandan yaptığı işin gerçekten doğru olup olmadığının sorgulamasını ,
padişaha olan güvencinin doğruluğunun şüphesini yoklamaktadır.Kuvvacılarla Hoca
arasındaki çatışma zamanla iyice açık
şeklini alır ve vaazlarda karşıt fikirler açıklanır.
Olaylar gelişirken Salih ise unutulmuşluk ve
terkedilmişlikten bir kaçış olarak Kuvayı Milliye’ye katılmaya verir.O’nu bu
kararı vermeye zorlayan başka bir şey ise yakın arkadaşı Niko’nun da sonunda
Osmanlıya karşı savaşta yer almasıdır.Salih bu ihanetin öcünün peşinden koşacak
ve kurtuluş mücadelesinde büyük rol oynayacaktır.Kuvva bir türlü hizaya
gelmeyen Hoca hakkında ölüm emri çıkartır.Hoca evliliği ve çocuğu ve en
önemlisi de halkın zorlamasıyla Akşehir’den kaçar ve çete reislerine
sığınır.Kuvva ile arasında yaşanan kovalamacadan sağ kurtulur ve kendi başına
yanına adam da alarak bir kasabaya sığınır.Kuvva ise Hocayı kaçırdığı için
üzgündür ve Salih’i O’nu bulmakla görevlendirir.Hoca ise şimdi hangi tarafta
yer almak gerektiğinin hesabını yapmaktadır.Kuvayı Milliye ise her geçen gün
başarı kazanmakta ve güçlenmektedir.Salih Hoca’yı bulur ve O’nu padişah
hizmetinden vazgeçerek Kuvva yararına çalışmaya ikna eder.Beraberce Çerkez
Ethem’in kardeşi Tevfik Bey’in çetesine katılırlar .Çerkez Ethem ve kardeşleri
milli mücadelede en büyük rollerden birini üstlenmiş ve gerek düşman
işgallerine gerekse ayaklanmalara karşı başarılar sağlamışlardır.Fakat şimdi
düzenli ordu ve İsmet Paşa’nın emri altına girmek söz konusu olunca Çerkez Ethem
ve kardeşleri zıt bir tavır takınarak Kuvva’ya ve Ankara’ya karşı isyan bayrağı
açmıştır.Hoca ise bu yolun yanlış olduğuna inanır ve onları bu yoldan döndürmek
için planlar kurar.Hoca’nın amacı Çerkez Ethem ve kardeşlerini Kuvva’ya karşı
cephe almaktan vazgeçirmek olmasa bile olası bir isyan halinde güçlerini
zayıflatmaktır.Bu sırada Hoca Salih’ i haber edinmek için Akşehir’e yollar.Akşehir’de ise Hoca öldü
bilinmektedir.Oysa Hoca hayattadır ve yeni kimliği “Küçük Ağa” ile kuvva
yararına çalışmaktadır.Hoca’nın Kuvva yararına çalıştığı haberi Salih
tarafından Akşehir’de sadece Kuvvacı olan birkaç kişiye duyrulur ve memnuniyet
yaratır.Başta Kuvayı Milliye hareketine büyük hizmet vermiş Doktor olmak üzere
Kuvvacılar Hoca’nın kendi saflarına katılışından büyük haz duyarlar.
Hoca
Ethem’in İsmet Paşa hizmetine girmemek için yapacağı en büyük saldırı olan
Kütahya saldırısında O’na bir oyun oynayarak başarısızlığını sağlar ve Kuvayı
Milliye’ye en büyük hizmetini vermiş olur.Ethem ise Yunanlılara
sığınacaktır.Hoca ise bütün bu ihtiras ve gücü elinde bulundurma tutkusuna
kapılan insanlardan nefret etmektedir.Artık savaş alanından başka bir cephede
de mücadele verilmektedir , şimdi iktidar çekişmeleri büyük tehdit
oluşturmaktadır.Hoca bunu acıyla farkeder.Ankara ise Hoca’nın başarılarından
haberdardır ve kendisini Ankara’ya davet eder.Daveti kabul eden Hoca Ankara’nın
durumunu yakından görür ve cephede savaşmanın , bu iktidar kavgasında yanlış
düşünenlere ve hainlere verilecek savaştan
daha kolay olduğunu düşünür.Fevzi Paşa Hoca’ya yakınlık gösterir.Hoca bütün bu
kişiliklerin önemini daha iyi anlamaktadır.Memleket zafere doğru gitmektedir ve
bu noktada Ankara ve Melis’e büyük iş düşmektedir.Bu sırada Küçük Ağa yani
İstanbullu Hoca Ankara'da kendisini Akşehir'den tanıyan ve bir zamanlar zıt
fikirleri yüzünden tartıştığı Kuvvacı Doktor ile buluşur.Doktor böyle
saygıdeğer birinin kendi saflarına katılışından duyduğu mutluluğu Hoca’ya
söyler ve asıl kimliğini bilenin sadece kendisi olduğunu , kendisi
dışındakilerin O’nu Küçük Ağa diye tanıdıklarını anlatır.Hoca ise artık
özlediği eşi ve çocuğunun özlemiyle yanmaktadır.
Küçük Ağa Fevzi Paşa ile birlikte Akşehir’e gelir ve
burada da tanınmadığını ve Küçük Ağa olarak bilindiğini görür.Eşi ve Çocuğu
hakkında bilgi alır ve çocuğunu bulur fakat eşinin durumu kötüdür.Eşine
geldiğini haber eder fakat kadın ölmek üzeredir ve oğlunu Hoca’ya emanet
ettiğini söylemekle kalır ve günler sonra da ölür. Hoca daha sonra Ankara’ya
döner ve mücadeleye devam eder.
Vatan ve millet sevgisi , bağımsızlık duygusu.
Kurtuluş savaşının küçük bir kasaba' dan görünüşü.
Küçük Ağa(İstanbullu Hoca):Kurtuluş mücadelesine büyük
hizmetler vermiş binlerce kişiden biri.
Salih:Birinci Dünya Savaşında sağ kolunu kaybetmiş ve
hayatının anlamını Kurtuluş Mücadelesi ile tekrar kazanan biri.
Çerkez Ethem:Başlarda vatan ve millet için yeri
tutulmaz hizmetler vermiş , cephede büyük başarılar göstermiş, fakat düzenli
orduya geçme kararı alındığında tamamen zıt fikirleri benimsemiş ve zararlı
olmuş bir çete reisi.
Doktor Haydar Bey:Dünya Savaşında Yüzbaşı rütbesiyle
görev yapmış ve milli mücadele yıllarında Kuvayı Milliye’ye büyük hizmetler
vermiş bir asker.
Ali Emmi:Kurtuluşu Kuvayı Milliye’de gören ve çok
büyük fedakarlıklarda bulunan yaşlı bir vatandaş.
2 Eylül 1918 tarihinde Akşehir'de doğdu. İlk ve ortaokulu Akşehir'de okudu. İstanbul Lisesi'nin yatılı kısmında okurken bu lisenin yatılı kısmının kapatılması üzerine kaydını Konya Lisesi'ne aldırdı ve liseyi burada bitirdi. (1936). Lise yıllarında Tarık Nazım müstear ismiyle hikaye ve şiirler yazmaya başlayan Tarık Buğra, İstanbul Üniversitesi Tıp ve Hukuk fakültelerinde bir süre okuduktan sonra kaydolduğu Edebiyat Fakültesi Türk Dili Edebiyatı Bölümünün son sınıfında ayrıldı. Askerlik hizmetinden sonra Şişli Terakki Lisesi'nde muallim muavini olarak işe başladı.
Cumhuriyet
gazetesinin açtığı yarışmada Oğlum(uz) adlı öyküsüyle bin liralık büyük ödüle
layık görüldüğü ilan edildi. (1948). Ancak, Tarık Buğra'ya bu para yerine altın
bir kalem ödül olarak verildi. Aynı yarışmada Doğan Nadi'nin bölük komutanı
birinci ilan edildi ve bu zatın hikayeci olarak adına ikinci bir kez daha
rastlanılamadı. Yine de bu ödül neticesinde aldığı yoğun iş teklifleriyle basın
hayatına atılma konusunda cesareti artan Tarık Buğra, Akşehir'e dönerek
Nasrettin Hoca Gazetesi'ni çıkardı (26 Temmuz 1949-28 Haziran 1952). Milliyet
gazetesi, Vatan, Yeni İstanbul gazetesi (1952- 1956), Yol Dergisi (1968) ve
Tercüman gazetesinde (1970-1976) sanat sayfaları düzenledi, fıkralar yazdı,
yazı işleri müdürlüğü yaptı. Hisar dergisi ve Türkiye gazetesinde de yazan
Tarık Buğra, 26 Şubat 1994 tarihinde İstanbul'da öldü.
BAŞLICA YAPITLARI :
Bu Çağın Adı, Dönemeçte, Osmancık,
Gençliğim Eyvah, Küçük Ağa, İbiş'in Dünyası, Firavun İmanı, Yarın Diye Bir şey
Yoktur, Siyah Kehribar, Politika Dışı, Yağmur Beklerken, Yalnızlar