Eserin Adı:
Yorgun Savaşçı
Basıldığı Yer: Bilgi YayınEvi
Yazarı: Kemal Tahir
Yazarın Hayatı:
Deniz subaylarından Tahir Bey’in oğludur. Cezayirli Gazi Hasan Paşa
Rüştiyesi’ni bitirmiş, (1923) Galatasaray Lisesi’nde okumuştur. Hayatını
kazanmak için okuldan ayrılarak çeşitli dergi ve gazetelerde çalışmıştır (1928
– 1938). Siyasal inançlardan dolayı mahkum edilerek Çankırı, Malatya, Çorum,
Kırşehir ceza evlerinde yatmış (1938-1950). Af kanunundan yararlanarak
kurtulmuştur. Sanata şiirle başlayan (1932) Kemal Tahir, daha sonra hikaye ve
roman alanında çalışmış. 1968 yılında “Yorgun Savaşçı” romanıyla Cumhuriyet
gazetesinin, “Devlet Ana” romanıyla ad Türk Dil Kurumu’nun roman ödüllerini
kazanmıştır.
Eserin Ana Duygusu: “Yorgun Savaşçı”
Kuvayi Milliye’nin ilk günlerini, amansız şartlara karşı nasıl başarıyla
mücadele verildiğini anlatır.
Eserin Geçtiği Yer ve Zaman:
Balıkesir, Akhisar, İzmir bölgesi.
Eserdeki Kişiler:
Cemil, Neriman, Çerkez Reşit Bey, Yarbay Kasap Osman Bey, Ethem Bey
Cemil: Romanın kahramanı. Filistin
Cephesi’ndeki subaylığı sırasında “Cehennem Topçu” diye tanınırdı.
Neriman: Cemil’in teyzesinin kızı.
Cemil ve Neriman bir süre sonra evlendiler.
Çerkez Reşit Bey: Patriyot Ömer
tarafından 1906 yılında Kuvayi Milliye kuruluşuna alınmıştır.
Yarbay Kasap Osman Bey: 172. yaya
alay komutanıdır. Bitik insanları yargılamayı sever.
Ethem Bey: Kuvayi Milliye Umum
komutanıdır.
Anlatım Özellikleri: Roman
İmparatorluk döneminin sonlarıyla Kurtuluş Savaşı yıllarını ele alıyor.
Özellikle öğrenim görmüş kişilerle ilgili bölümlerde ağırca bir üslup
kullanılmış. Öteki bölümlerde daha sade bir anlatım vardır. Dil genel olarak
sade.
Eserin Özeti:
Eser 3 bölümden oluşuyor
1) Von Kros Paşa’nın Dürbünü
2) Karanlığın Dibinde
3) Dönemeç
1) Von Kros Paşa’nın Dürbünü
Bu bölümde kitabın kahramanı, arkadaşlarının “Cehennem Topçu” dedikleri Cemil’e
bir Alman subayı olan Von Kros Paşa’nın hediye ettiği ve Cemil’in yanından
ayırmadığı dürbün konu ediliyor. Cemil bu dürbün sayesinde henüz kendisini
tanımadan beklediği arkadaşı Çerkez Reşit Bey’in, Kuvayi Milliye düşmanlarınca
nasıl öldürüldüğünü görebilmiştir.
Cemil, Osmanlı ordu barınma evini ziyarete gittiği zaman, Osmanlı ordusuna
mensup, Gerede, Düzce, Hendek civarında çarpışırken yaralanan veya sakatlanan
askerler arasında en yakın iki arkadaşlarına rastlar. Bu kişiler Sarıkamış
yöresinden dönüyorlardı. Cemil’e oradaki tatlı ve acı anılarını anlatan İsmail
ve Selim savaşa katılmayan Cemil’in üzgün üzgün İsmail’e baktığını görmüşlerdi.
Gerçekten Cemil’in dikkat ettiği şey, İsmail’in bir bacağının olmamasıydı.
İsmail, bir zamanların ünlü subayı Kazım’ı kurşuna dizen subayı tanıdığını
söyler. Gerçekten, Kazım’ı casusluk yaptığı gerekçesiyle kurşuna dizen Subay
Cemil’diç İsmail de bunu Selim’e anlatır.
Cemil, kitabın bu bölümün son kısmında teyzesinin kızı Neriman ile evlenir.
Patriyot Ömer, evlenen çifte mutluluk dileme yerine Cemil’in başarısız kalan
Tambus Gölü gece saldırısını 71. Alaydan iki, 73. Alaydan bölüğün başarılı
olduğunu istemeye istemeye anlatır. Fakat bu sırada sinirlendiğinden kapıyı
vurur çıkıp gider.
21 aralık günü Aras’ın geçen bir alayın, 26 Aralık günü Sarıkamış’ı almak üzere
gelen birlikler bu işi başarırlar. Fakat 11. ve 9. kolorduların başarısızlığı
dolayısıyla tekrar düşmana bırakırlar. 1914 yılında Köprüköy Savaşı başlar. Bu
savaşta 33 bin kişilik 10. kolordudan otuzüç kişi kalır. Bunların arasında
Teğmen Selim de vardır. Ve bunları Cemil’e anlatan da odur.
2) Karanlığın Dibinde
Bu bölümde Cemil’in bir gemi ile Bandırma’ya gelişi, oradan İzmir’e gelişi
ve oradaki olaylar anlatılıyor. Cemil, İzmir’e Asker Emeklileri Derneği’ni
aramak için gelmiştir. Bir bakkalın yardımıyla bu derneği bulur. Cemil’in amacı
bu dernekte görev yapan Bekir Sami Bey’i bulmaktı. Rumeli göçmenlerinden olan
bir bakkalın yardımı Cemil2i duygulandırmış, bu düşman zulmünden kurtulmak için
milletin nasıl yardımcı olmaya çalıştığını düşünmeye zorlamıştı.
Millet henüz, Yunanlıların İzmir’i işgal etmesinin şaşkınlığından kurtulamamış,
sokaklarda fazla kalabalık görünmüyordu. Hiçbir Türk tüm malını alıp yollara
dökülmemiş ve hiç kimse evini barkını terk etmemişti.
İslam dinine göre, düşmanla savaşmak Allah buyruğudur. Bunu bilen tüm millet,
bütün çabasıyla düşmanları İzmir’den çıkarmaya çalışan Kuvayi Milliye
mensuplarına yardımcı olmaya çalışıyordu. Bu sırada düşman içerisinde dolaşan
Kuvayi Milliye mensupları, saldırı bölgelerini belirlemişlerdi.
Manisa’da bulunan Topçu birliklerine haber vermekle görevlendirilen Teğmen
Faruk ve Yüzbaşı Selahattin Bey tüm aramalarına rağmen Manisa ile telgraf
bağlantısı kuramamışlardı. Telgrafla haber verme işini planlayan cemil’in
aradığı Bekir Sami Bey’di.
Bekir Sami Bey 23 Mayıs 1919 yılında Balıkesir’e geçerek buradaki saldırı
planlarını inceledi. Buradan tek bir vagonla Akhisar’a geçtiler. Bu vagon tüm
17. Kolordu’dan geriye kalan yalnız 1 albay, 1 teğmen, 2 yüzbaşıyı Akhisar’a
götürdü.
Lokomotif Akhisar’a geldiğinde bu kasaba tüm olarak Yunan bayraklarıyla
donatılmıştı. Bu da Akhisar2ın Yunanlılarca işgal edildiğini gösteriyordu.
Cemil ve Faruk Türk milletinin durumunu tartışıyorlardı. Teğmen Faruk
Akhisar’da olan ordunun komutanlığını yapacaktı. Cemil ise Akhisar’ı kurtarmanın
Teğmen Faruk’a kalmadığını düşünüyordu.
3) Dönemeç
Cemil, Körağa (Kör Şaban) ile birlikte Ethem Bey’in, Bekir Sami Bey’e
gönderdiği mektubu götürüyorlardı. Çevrede ne araba ne yaya görünüyordu. Boş
tarlalar göz alabildiğince uzanıyor, kişiler tarlalarını yüzüstü bırakıp boş
dağların arkasına saklanmışlardı sanki…
Cemil, bu arada atının sanki bir dev ölüsünün üzerinde bir dolap gibi döndüğünü
sanıp aniden ürperdi. Ölen bu dev Osmanlı İmparatorluğuydu.
Cemil, Akhisar’a geldiğinde, Akhisar alınmış, meydanda Kuvayı Seyyare Umum
Komutanı Ethem Bey ve Müfreze komutanları ve bütün atlılar hazır bekliyordu.
Tüm atlılar hareket edince Cemil, gözlerini Şevket Bey’in ağır makineli
bölüğüne çevirir. İşte, yorgun savaşçılar geçiyordu. Üstleri, başları yırtık fakat
kalpleri millet uğruna atan yüzlerce yorgun savaşçı. Cemil, en sonda sekerek
yürüyen asker de geçinceye kadar devamlı selam vaziyetinde durdu.
Tüm atlı ve yaya ordu, düşmanı kovmanın verdiği gururla yavaş yavaş
uzaklaşıyordu.