ŞİİR

 

Şiir, neredeyse dilin doğuşuyla beraber ortaya çıkan bir yazın türüdür. Şiiri tanımlamak için binlerce ifade kullanılmışsa da doğru ve değişmeyecek bir tanıma ulaşmak olanaksız gibi görünmektedir. Ancak, kendine ait bir dil ya da söylem kullanması, müzik ve sesle yakın ilişki içinde bulunması ve estetik bir etkileme gücünün olması herkes tarafından kabul edilebilecek özelliklerdir.


Şiirin ortaya çıkışı, insanın sesini bulması ve özellikle konuşarak iletişim kurmasını sağlayan bir dil geliştirmesi ile yaşıttır. İnsan günlük konuşma dilinin yanı sıra özellikle değiştirebileceği ya da yansıtabileceğini düşündüğü doğayı etkilemek için bir büyü dili oluşturmuştu. Bu dilin ritmik özellikleri şiir dilinin öncülü olarak algılanabilir. Platon da şiiri tanımlarken "büyülü söz" ifadesini kullanmıştır.Topluma ortak bir duyarlık ve bazen vicdan oluşturmak, insan-doğa ilişkisini düzene koymak, sıradan insanın gözlemleyebildiği halde ifade edemediği olayları ve olguları güzel ve farklı bir dil kullanarak gündeme getirmek ve böylece toplumun sözü olmak gibi işlevleri vardır şiirin. Şiirin işlevi yazıldığı ya da söylendiği döneme bağlı olarak farklılık göstermiştir. Topluma kazandırılmak istenen değerlerin sözcülüğünü yapmış, yenilikleri tanıtmaya çalışmış, demokrasi ve özgürlük kavramlarının kalıcı olmasında önemli pay sahibi olmuştur. Çağlar boyunca türküler şiirsel metinler olarak sözlü yazın örnekleri olarak yaşamışlardır. Her kültürün günlük dil kadar sık kullandığı türkülerin sosyolojik boyutu yazınsal boyutundan daha önde görülmüştür. İşlerini yaparken türkü söyleyen insanlar bireysel ya da grupsal gereksinimlerinden dolayı farklı türlerde şiir geliştirmişlerdir. Bu gereksinim sonucu ortaya çıkan türler Yunan kültürü etkisi altında gelişmiştir. Bu bağlamda ilk gelişen türler lirik, epik ve dramatik şiirdir. Bunların dışında pastoral, didaktik ve satirik diye adlandırılan türler de şiirde iç farklılaşmanın diğer örnekleridir. İnsanoğlunun duygu, düşünce ve hayallerini anlatmada kullandığı en eski anlatım yoludur. Şiirin çok çeşitli tanımları yapılmıştır.

 

“Şiir, kelimelerle güzel biçimler kurma sanatıdır” C.S.Tarancı.

“Şiir, dil içinde bir dildir.” P.Valery.

“Şiir, ölümsüz gerçekliği içinde yaşamın dile getirilmesidir.” Shelley

 

Şair kimdir?


Şair öncelikle bir yazın insanıdır. Şiir yazan ve söyleyen kişidir. İlkçağlardan günümüze kadar toplumun ileri gelenlerinden, bilici ve sözcü olduğu için toplumun kutsadığı, toplumun ortak duygu ve duyarlıklarının kaynağı olarak görülen ilerici ve dönüştürücü bir kişidir. Ortak duyarlıklar ve değerler toplumdan topluma değişeceği için şairlere evrensel özel değerler yüklemek doğru olmayabilir. Yine de şair kendi toplumunda düşünen, güzel söz söyleyen ve sözü dinlenen bir kişi olarak kabul ve saygı görmüştür.

Şairin toplumdaki işlevi ilkel çağlarda daha keskin çizgilerle belirlenmiş iken günümüzde belirli bir şair rolünden söz etmek daha zordur. Bunun nedeni düşüncenin ve sözün yerini alan yeni değerlerdir diyebiliriz.


Şair yaşadığı dünyayı, olayları ve insanları herkesten farklı algılayan bir kişidir ya da olmalıdır. İzlenimlerini halka aktarırken diğer sanatçılar kadar rahat değildir çünkü ne günlük konuşma dilini kullanabilir ne de düzyazı tekdüzeliğini. Şairin dili diğer tüm yazın türlerinin dilinden üstün ve zahmet vericidir.


Şiir ve dil bilinci


Şiir dili gündelik dilden birçok özelliğiyle ayrıldığı için dil merkezli her türlü yaklaşımın odağında yer almıştır. Sessel ve semantik (anlamsal) düzeylerde konuşma dilinden ayrılır. Şiir olmayan metine anlamı yazarı tarafından yüklenirken şiir kendi anlamını kendi üretir. Şiirde anlamda çok okurun anlamlamasından söz edebiliriz. Roman Jakobson'a göre şiir dilin güzelduyusal işlevindedir.


Şiir dilinin kendine özgü yapısı konuşma dilinden sapmalarla, öne çıkartma ve düzenliliklerle sağlanmaktadır. Gündelik dilden sessel, sözcüksel, sözdizimsel, anlamsal her türlü sapma ile yineleme (uyaklar ve sözcük yinelemeleri) ve koşutluklar şiir dilinin öne çıkartılan özellikleridir. Ancak bu özelliklerin şiirin derin yapısında bir bağlılaşık bulma şartı vardır. Yani yapılan bir öne çıkartma anlama bir etkide bulunmuyorsa sadece yüzeyseldir ve şiirsel bir işlevi yoktur. Bazı sözcük ve dilbilgisi oyunları sadece moda olduğu için kullanıldığında şiire yarardan çok zarar verirler.

Şiiri düzyazıdan ayıran dilsel özelliklerden en önemlisi anlamın düzyazıda çizgisel olması, şiirde ise çizgisel olmayıp dolaylı olmasıdır. Düzyazıda yani şiir olmayan bir metinde anlam hazır olarak vardır ve gösteren-gösterilen ilişkisi açıktır. Şiirde ise gösteren için birden fazla gösterilen olabilir ve her okur farklı gösterileni anlam olarak algılayabilir. Yani belli ve tek bir anlamın varlığından söz etmek zordur.


Şiirin teknik sorunları


a) Şiirde İmge


İmge, şiirde anlama ulaşma yolunu daha etkili ve canlı hale getiren, anlamla başka şeyler arasında ilinti kuran bir zihinde canlandırma biçimidir. Bir bakıma bir hayal yaratmadır. Hayal söz konusu olduğu için seçilen şeyler dünyada varolan bildik cisimler ya da olaylar olmak zorundadır. Şiirin de kullandığı asıl madde insan yaşantısı olduğu için bu yaşantıyı şiirleştirmek işi imgeye düşer. O zaman şair kullandığı sözcüklerle algıların zihindeki bazı resimlerle eşleşmesini sağlar. Bunu başarabilen bir imgeye de biz iyi imge diyebiliriz.


İmgenin şiirde nasıl ve ne kadar kullanılması gerektiği tartışma nedeni olmuştur. Örneğin Garip akımına karşı bir tepki olarak gelişen İkinci Yeni direkt olarak anlatılan günlük yaşantının yerine imgeyi koymuşlardır. İmge bir bakıma anlam yolculuğunun bizde bıraktığı güzel manzaradır.


b) Şiirde Uyak ve Ses


Ne tür şiir yazılırsa yazılsın ses ve uyak şiirin vazgeçilmez öğelerindendir. Günümüz şiirinde halk ve divan şiiri örneklerinde olduğu gibi sistemli bir uyak kullanılmasa da şiire serpiştirilen ve düzenli olmayan ses benzeşmeleri şiiri canlı tutmanın gereğidir. Şiirde kullanılan redif, zengin uyak, tam uyak ve yarım uyak ile içses uyumu şiirin daha kolay akılda kalmasını, akıcılığı sağlar ve bazen verilmek istenen duyguyu yansıtır.

 

c) Şiirde Anlam


Yıllardır tartışılan bir konudur: Şiirde anlam olmak zorunda mıdır? Ülkemizde bu tartışmayı başlatan İkinci Yeni şiir akımıdır. Şiirin ses, sözcük ve biçem kaygısını anlamın önüne koyan İkinci Yeni'ye şiir çevrelerinden tepkiler gelmiştir. Anlamın rastlantısal olduğu iddiası da yine İkinci Yeni kaynaklıdır.

 
Daha önce de sözünü ettiğimiz gibi, şiir dilinin özelliklerinden biri şiirde anlamın çizgisel değil dolaylı olmasıdır. Şiirsel bir metnin çok anlamlılığı okurun onu anlamlamasından kaynaklanır. Şiirde, şiir olmayan metinlerin tersine, anlam şair tarafından hazır verilmez ve anlama ulaşma okurdan beklenir. Öyleyse şiir okuma her türlü okumanın üzerindedir ve okurun işbirliğini gerektirir. Bir metne sonsuz sayıda okuma yapılabileceğine göre "şiirde anlam sonsuzdur" gibi bir yargıya da ulaşabiliriz.

d) Şiir ve Toplum


Şiir toplumun sorularını dile getiren bir araç mıdır? Şair bu sorunlar ne derece duyarlı olmalıdır? Şiir ve ideoloji arasındaki ilişki nedir?


Bu sorular günümüzde dahi sıcaklığını koruyan tartışma konularıdır. Şiirin yaşamı yansıtması gerektiği (mimesis) görüşü Gerçekçiliğin temelini oluşturmuş, gerçekliği sorgulamak ve eleştirmek ise Toplumcu Gerçekçilik ile gündeme gelmiştir. Toplumcu gerçekçi tavır edebiyatın sosyalist değerler üzerinde yükselmesi, yapıtlarda halkın sorunlarının dile getirilmesi, sosyalizmin yüceltilmesi gerekliliğini savunur. Kişilerin iç dünyasını yansıtan, bireyciliği öne çıkaran ve burjuva yaşam tarzını yansıtan yapıtlara karşı çıkar. Sanat sadece Marksist etik ve estetik ölçütleriyle değerlendirilir. Sanat sanat için değil, toplum içindir. Şiir de bu yaklaşım içerisinde önemli bir işleve sahiptir. Coşturucudur ve yönlendiricidir. Bugün şiir dergilerini karıştırdığınızda bu konudaki tartışmalara tanık olabilirsiniz. Artık şiirle devrim yapılamayacağını herkes bilmektedir. Şiire ve şaire ağır görevler yüklemek yanlıştır; çünkü toplumsal olaylara duyarlı davranmak sadece şairlerin değil herkesin görevidir. Şair, bir aydın olarak ne zaman halkın yanında olacağını bilir ve ona göre tavır gösterir. Onun tavrı da topluma bir bakış açısı kazandırması bakımından gereklidir.

 

e) Şiir ve Çeviri


"Şiir öyle ayrı bir dildir ki başka hiçbir dile çevrilemez; hatta yazılmış göründüğü dile bile." diyor Jean Cocteau. Şiiri başka dillere çevirmenin doğru olup olmadığı tartışılan önemli konulardan biridir. Anlamlamanın okur merkezli olması, bir dildeki ses ve biçemin diğer dilde yakalanmasının çok zor olması, dillerin sözcüklerinin her zaman birbirini karşılayamıyor olması şiir çevirisini zorlaştıran etkenlerdir. Ancak şiirin çevrilememesi durumunda da farklı ülkelerden şairleri tanımak ve okumak olanaksız bir duruma gelmektedir. O zaman şiir çevirisinde çeviren kişinin elinden gelenin en iyisini yapması ve şiirin havasını en yüksek düzeyde koruması gerekmektedir. Ancak bu çeviri, ne kadar başarılı olursa olsun, çevirmenin anlamlaması ev yeniden yaratması etkisinde olacaktır. Bu yüzden, bazı şiirlerin altında "çeviren" ifadesi yerine "Türkçe söyleyen" ya da "yeniden söyleyen" ifadelerine rastlarız. Şiirleri kadar çevirileri ile ünlenmiş şairler de vardır. Onlar kendi şiirlerindeki yaratıcılığı yeniden yaratma işlemine başarıyla taşıyabilmişlerdir.


Şiir üzerine sözler


*İçinizde olmayan şiiri hiçbir yerde bulamazsınız. (Shelley)


*Şairin kullandığı sözcüklerde insanlar için çeşitli anlamlar vardır; herkes beğendiğini seçer. (Tagore)


*Şiirin ilkesi, insanın üstün bir güzelliği özlemesidir. Bu ilke bir coşkunlukla, bir ruh taşkınlığında kendini gösterir. Bu coşkunluk, aklın yoğurduğu gerçeğin dışındadır. (Baudelaire)
*Şiir sanatı, eksiklikleri güzelliklere çeviren bir simya bilimidir. (Aragon)
*Ne masayı anlatacağım diye masa sözcüğünü kullanacaksınız, ne kuşu anlatacağım diye kuş sözcüğünü; ne de aşkı anlatacağım diye aşk sözcüğünü. (Cocteau)
*Şiir olmayan yerde insan sevgisi de olmaz. İnsanı insana ancak şiir sevdirir. Şiir, insanı insana yaklaştıran şeydir. (Sait Faik)

*Şiirin konuları hiç eksik olmayacaktır; çünkü dünya o kadar büyük, o kadar zengin, yaşam o kadar değişik manzaralı ki... Hiçbir gerçek konu yoktur ki şair onu gereği gibi işlemesini bildiği andan itibaren şiirden yoksun olsun. (Goethe)

*Gerçek şiirin, asıl sanat eserinin kendi varlığından başka bir amacı yoktur. Kendisinde başlar, kendisinde biter. Bütün soyluluğu da buradan gelir. (Valéry)

 

Şiir Türleri

 

a)Epik Şiir : Kahramanlıkları, kahramanları konu alan şiirlerdir. Destanlar, yiğitlik,yurt sevgisi, inanç konularını işleyen şiirlere epik şiir denir. Kahramanlıkları anlatan şiirdir. Buna örnek olarak Homeros´un İlyada ve Odysseia, Fazıl Hüsnü Dağlarca´nın Üç Şehitler Destanı, Nazım Hikmet´in Memleketimden İnsan Manzaraları, Mehmet Akif Ersoy´un Safahat, Ceyhun Atuf Kansu´nun Sakarya Meydan Savaşı, Arif Nihad Asya´nın Bir Bayrak Rüzgâr Bekliyor adlı eserleri gösterilebilir.

 

Epik Şiir Örneği

KAHRAMANLIK

 

Kahramanlık ne yalnız bir yükseliş demektir,

Ne de yıldızlar gibi parlayıp sönmemek tir.

Ölmezliği düşünmek boşuna bir emektir;

Kahramanlık; saldırıp bir daha dönmemektir.

 

Sızlasa da gönüller düşenlerin yasından,

Koşar adım gitmeli onların arkasından.

Kahramanlık: içerek acı ölüm tasından,

İleriye atılmak ve sonra dönmemektir.

 

Yırtıcılar az yaşar... uzun sürmez doğanlık...

Her ışığın ardında, gizlidir bir karanlık;

Atsız şansız olsa da, en büyük kahramanlık;

Göz kırpmadan saldırıp bir daha dönmemektir.

 

 

Kahramanlık ne yalnız bir yükseliş demektir,

Ne de güneşler gibi parlayıp sönmemektir.

Bunun için ölüme bir atılış gerekir.

                                      Atıldıktan sonra da bir daha dönmemektir.

H.N.ATSIZ

  b)Lirik Şiir: Duygu ve düşünceleri coşkun bir dille anlatan şiirlerdir. Aşk,  ayrılık, özlem, ölüm acısı gibi kişisel konular lirik şiire girer. Yazan kişinin öz duygu ve düşüncelerini anlatan şiirdir. Buna örnek olarak Ümit Yaşar Oğuzcan´ın ve saz şairlerinin şiirleri örnek verilebilir.

 

Lirik Şiir Örneği:

 

GERİ  GELEN  MEKTUP

 

Ruhun mu, ateş yoksa gözler mi alevden?

Bilmem, bu yanardağ ne biçim korla tutuştu?

Pervane olan kendini gizler mi alevden;

Sen istedin ondan bu gönül zorla tutuştu.

 

                                         Gün senden ışık alsa da bir renge bürünse;

Ay secde edip çehrene yerlerde sürünse;

Her şey silinip kaybolurken nazarımdan,

Yalnız, o yeşil gözlerinin nuru görünse…

Ey sen ki kül ettin beni onmaz yakışınla,

Ey sen ki gönüller tutuşur her bakışınla’…

Hançer gibi keskin ve çiçekler gibi ince,

Çehren bana uğrunda ölüm hazzı verince

Gönlümdeki azgın devi rüzgarlara attım;

Gözlerle günah işlemenin zevkini  tattım.

Gözler ki sende birer parsçıdır İlah’ın.

Gözler ki en katı zulmün ve silahın,

Vur şanlı silahınla, gönül mülkü düzelsin!

Bir başka füsun fışkırıyor sanki yüzünden,

Bir yüz ki yapılmış dişi kaplanla hüzünden…

Hasret sana ey  yirmi yılın taze baharı!...

Valsınla da dinmez yine bağrımdaki ağrı.

Dinmez! Gönülün, tapmanın, aşkın sesidir bu!

Dönmez! Ebedi özleyişin bestesidir bu!

Hasret çekerek uğruna ölmek de kolaydı,

Görmek seni ukbadan eğer mümkün olaydı.

                                                                       Dünyayı boğup mahşere döndürse denizler,

Tek bendeki volkanları söndürse denizler…

Hala yaşıyor gizlenerek ruhuma” Kabil”

İmkanı bulunsaydı, bütün ömre mukabil

Sırretmeye elden seni bir perde olurdum.

Toprak gibi her çiğnediğin yerde olurdum.

Mehtaplı yüzün Tanrı’yı kıskandırıyorlar.

En hisli şiirden de örülmez bu güzellik

           Yaklaşması güç, senden uzaklaşması zordur.

Kalbin işidir, gözle görülmez bu güzellik.

                                             H.N.ATSIZ

c) Didaktik Şiir: Eğitici, öğretici şiirlere denir. Bilgilendirici amaçlı şiirdir. Buna örnek olarak Türk edebiyatında Kutadgu Bilig, Yunus Emre, Mevlâna  eserleri gösterilebilir. Çünkü onların bu eserleri genelde ahlâk ve din öğretimi amaçlıdır. Ayrıca didaktik şiir kendi arasında tekrar yergi, fabl, manzum hikâye, manzum mektup gibi türlere ayrılır. Bunlar için de La Fontaine´ın Fabl çevirileriyle manzum mektup için Şemsi Belli örnek verilebilir. Ayrıca hece ölçüsünü çok başarılı bir şekilde kullanan Necip Fazıl Kısakürek ve Abdurrahim Karakoç´un şiirlerini şiirin hemen her türünde görmek mümkündür.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Didaktik şiir örneği

 

Bir kez gönül yıkdun – ısa bu kılduğun namaz değül

Yitmiş iki millet dahı elin yüzün yumaz değül

 

                Kanı erenler geldi geçti bunlar yurdı kaldı göçdi

                 Pervâz urup Hakk’a uçdı hümâ kuşıdur kaz değül

 

Yol eldur ki toğrı vara göz olur ki Hakk’ı göre

Er oldur alçakda tura yüceden bakan göz değül

 

Toğrı yola gitdün ise er eteğin tutdun – ısa

Bir hayır da itdün- ise birine bindür az değül

 

Yûnus bu sözleri çatar sanki balı yağa katar

Halka mata’larun satur yüki gevherdür tuz değül

                                                                       Yunus EMRE

 

d) Pastoral Şiir :  Tabiatı, çobanların hayatını anlatan şiirlerdi .

 

Pastoral şiir örneği

 

                                                          

                                                           KIR TÜRKÜSÜ

 

Yayılır karanlık sisler engine,                                  Vadide bir hazin nağme ürperdi:

Korkarım, bakamam sana ben yine.                         Bu ıssız dağların sen misin derdi ?

Yıllarda dalardım solgun rengine                             Üstünde yabani güller biterdi

Güneşten nur uman gözler yanmasa!                        Dereler , tepeler seni anmasa

 

 

                                   Coşarak ruhumun bütün hevesi

                                   Yükseldi uzaktan bir çoban sesi

                                   Bence bir, kırların ye’si, neşesi

                                   Kolların boynuma halkalanmasa

 

                                                                                                          F.N.ÇAMLIBEL

 

 

e) Dramatik Şiir: Tiyatrolarda acıklı olayları anlatan şiirlerdir. Bir tiyatro oyununun şiir şeklinde yazılmış halidir. Bu türde örnek olarak dünya edebiyatından William Shakespeare ve Türk edebiyatından da Abdülhak Hamid Tarhan gösterilebilir.

 

Dramatik şiir örneği:

 

İSTEMİ  HAN

Gittiler mi ? Tanrı ’nın başıyçin, çocuklarım,

Söyleyin , doğru mudur, benim bu duyduklarım ?

Onlar mı söylediler ? Bana mı öyle geldi ?

 Onların bir sözü mü iki ömre bedeldi ?

Niçin susuyorsunuz ? Kaçtınız, gittiniz mi ?

Yoksa işittiğimi sizde işittiniz mi ?

Onlar dediler mi ki: “ Kızını ve Tanrı ’ya!...”

Ben de : “ Verdim kızımı, götürün!” dedim mi ya ?

Yalan, böyle bir şey olmaz doğrusunu söyleyin,

“İstemi han Tanrı ’ya bile kız vermez! “ deyin.

Onlar bunu ister de ben bunu kabul eder miyim ?

Söyleyin nasıl yaşar bana söylenir de bu ?

Susmayın hayır deyin haydi...

(üç genç başını eğmiştir, istemi han heyecanla bağırır)

Ah ! Demek doğru!...

Demek bütün bu sözler burada geçti, gitti.

Demek bütün bunları kulağınız işitti .

Demek bunların hepsi doğru ?... Cevap veriniz!

Yok , hayır, söylemeyin...acısını bu yasın

Zavallı kulaklarım iki defa duymasın.

Beni öldürmek için birisi fazla bile...

Ancak onun elinden çıkar böyle bir haile,

Bu iş Tanrı işidir benzemiyor yalana.

Yoksa kul bir vuruş da kıyamaz iki cana”...

Demin ağladığınız kimdi, bakın şimdi kim ?

 

 

Kızımız önü sıra yürüyecek kimdi , kim ?

Suna yalnız gidemez... Bu işte bende gittim...

                                                 (Suna sahneye girer)

 Kızım !

                S u n a

                             Bir şey söyleme... Ben hepsini işittim.

                                                         İ s t e m i    H  a n

Bu hepsini işitmiş... Sen gün günden ağırsın!

Gönlüm sana derdini daha nasıl bağırsın ?

Ey Tanrı senin de mi boşaldı deryaların ?

Senin de kalmadı mı bir teselli pınarın ?

Biz senin rahmetini bekliyorken ufuktan

Bizler gibi sende mi bunaldın susuzluktan ?

En sonra, Gök Tanrısı, Su Tanrısı ’ yken adın

Suna’ nın bir içimlik kanına mı susadın ?

F.N.ÇAMLIBEL

f) Satirik Şiir: Hiciv yergi şiiridir. Toplumla ilgili bozuklukları hicveder. eleştirici bir anlatımı olan şiirlerdir. bir kişi, olay, durum, iğneleyici sözlerle, alaylı ifadelerle eleştirilir. bunlarda didaktik özellikler de görüldüğünden, didaktik şiir içinde de incelenebilir. ancak açık bir eleştiri olduğundan ayrı bir sınıfa alınması daha doğru olur. bu tür şiirlere divan edebiyatında hiciv, halk edebiyatında taşlama, yeni edebiyatımızda ise yergi adı verilir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Satirik Şiir Örneği

 

Tahir efendi bana kelb demiş

İltifatı bu sözde zâhirdir

Malikî benim mezhebim zirâ

İ’tikâdımca kelp tâhirdir.

                                               Nef ’i

 

*                    *                        *

Kalem olsun eli ol kâtib-i bed-tahrirun

Ki fesad-ı rakamı sûrumuzı şûr eyler

Gâh bir harf sükûtıyla kılur nâdiri nâr

Gâh bir nokta kusûrıyla gözi kör eyler

 

                                                                   Fuzuli

 

 

NAZIM ŞEKİLLERİ

 

A- HALK EDEBİYATI NAZIM ŞEKİLLERİ

 

1-MÂNİ

 

Anonim halk edebiyâtımızın bir nazım şekli ve türüdür. Esas itibariyle, dört mısralık bir kıtadan ibarettir. 7’li hece vezniyle söylenir. Birinci ve ikinci mısralar çok kere son iki mısrâın kaafiyesini, âhengini hazırlamak için söylenmiş doldurma mısralarıdır.Bunların kendilerinden sonra gelen iki mısrâ ile mânâ ilgileri ya hiç yoktur veya çok  zayıftır. Asıl söylenmek istenen son iki mısrâda söylenir. Halkımız arasında mâni söylemek bir gelenek hâlindedir. Maniler, aşk, kıskançlık tabiat ve ahlâki öğütler gibi temalarda söylenir. Kaafiye düzeni aşağıdaki gibidir:

 

------------------------------- a

------------------------------- a

------------------------------- x

------------------------------- a

(Birinci, ikinci, dördüncü mısrâlar birbirleriyle kaafiyeli, üçüncü mısra serbest.)

Cinaslı (söylenişi aynı, manası farklı) kelimelerle kafiyelenmiş mânilere cinaslı mâni denir. Halk arasında cinaslı mânilere ayaklı mani de denir. Ayak kafiye demektir.

           

Bâzan cinaslı mânilerde cinas olar kelime veyâ  kelimeler, mâninin birinci mısrâını teşkil eder. Bu takdirde birinci mısraın hece sayısı yediden az olur:

 

Bağ – bana (üç hece)

Bahçe sana bağ bana

Değme zincir kar etmez

Zülfün teli bağ bana

 

Bâzan aynı ayakla söylenmiş iki mâni birleşir. Kaafiye kısmı (ilk iki mısrâ) aynı kalır , asıl mânanın söylendiği kısım ikilenir ve böylece karşımıza altı mısralı maniler çıkar:

Ayna güzel                                     a

Yüz güzel ayna güzel                     a

Güzel yari görenler                        x

Dediler : Ay ne güzel                     a

Oturmuş zülfün tarar                      y

Dizinde ayna güzel                         a

Fakat unutmamak lazımdır ki, mâni esasında dört mısrâlık bir şekildir. Çok mısralılar sonradan meydana gelmiştir.

 

2- KOŞMA

 

Türk halk şiirinin en yaygın türüdür. Hece ölçüsünün 6+5=11 ya da 4+4+3=11'li kalıbı kullanılır. Konuları bakımından koşmanın kişi ve doğa güzelliğini övenine "güzelleme", yiğitlik konusunu işleyen türüne "koçaklama", bir kişi ya da toplumun kötü yönlerini eleştiren türlerine "taşlama", acı olayları, ölümü, yenilgi ve kayıpları anlatanlarına da "ağıt" adı verilir.

 

Genellikle bir ölünün ya da acı, üzücü bir olayın ardından söylenen halk türküsü. Ağıtlar, başından acı bir olay geçen ya da ölen kişinin iyiliklerinden, yiğitçe davranışlarından ve yaşamındaki önemli olaylardan söz eder. Belli geleneksel hareketler eşliğinde kendine özgü ölçü ve uyaklarla söylenir.

 

Türklerde ağıt geleneği çok eskidir. Anadolu'nun hemen her yerinde söylenir. Ağıtlar yarı anonim folklor ürünleri arasında da sayılabilir. Türkçe'de 7, 8 ve 10 heceli ağıtlar yaygındır. En çok rastlanılanı 8 hecelilerdir. Erkeklerin söylediği ağıtlar varsa da ağıtları daha çok kadınlar söyler. Gösteri bölümüyle tiyatro, söyleniş biçimiyle şiirseldir. Ağıtlar türkü ve destanla yakın ilişki içindedir. Aşık edebiyâtının belli başlı nazım şekillerinden biridir dörtlülerle ve 11’li hece vezniyle söylenir. Konusu aşk, hasret, tabiat güzellikleri gibi din dışı konulardır. Koşma lirik bir türdür. Dörtlük sayısı üç ile altı arasında değişir kaafiye düzeni şemadaki gibidir :

Birinci dörtlüğün kaafiye düzeni değişik olarak şu üç şekilden birine uyar :

                     I                                                 II                                            III

 

---------------------------- a                 -----------------------  a          -----------------------  x

---------------------------- a                 -----------------------  b          -----------------------  b

---------------------------- a                 -----------------------  a           ----------------------- y

---------------------------- b                 -----------------------  b           ----------------------- b

 

sonraki dörtlüklerde değişme yoktur. Hep şu şekildedir:

 

---------------------------- c                 -----------------------  d         

---------------------------- c                 -----------------------  d         

---------------------------- c                 -----------------------  d         

---------------------------- b                 -----------------------  b

 

dörtlüklerin son mısrâlarına (b)bağlama mısraı denir. Bunlar nakarat (aynen tekrarlanmış) olabilir.          

 

Koşmalara . işledikleri temalara göre, güzelleme, koçaklama, ağıt, taşlama gibi isimler de verilir.

 

Mâni  ve koşma halk edebiyâtının temel nazım şekilleridir. Diğer bütün şekiller ya mâniye, ya koşmaya benzerler veyâ bunların az çok değiştirilmiş şekilleridir.

 

 

 

 

3-SEMAİ, VARSAĞI

 

8’li hece vezniyle söyleyen koşmalardır. Konuları sevgi ve güzelliktir. Varsağıda yiğitçe bir edâ vardır. İkisi de âşık edebiyâtı verimleridir. Semainin ayrıca özel bir bestesi vardır. Dörtlük sayıları koşmadan daha çok olabilir. Halk şiirinde hecenin sekizli ölçüsü ile koşma biçiminde düzenlenen ve özel bir ezgi ile söylenen şiirlerdir. Genellikle en az üç, en fazla beş dörtlükten oluşurlar. Çoğunlukla doğa, güzellik, ayrılık. kavuşma gibi duygusal ve lirik temaları işlerler. Semainin hece ölçüsünün yanında aruz kullanılarak yazılanları da vardır. Güney Anadolu'da "Varsak" boyu halkınca özel bir ezgi ile söylenen nazım türlerinden biridir. Dörtlük sayısı üç ile beş arasında değişir. Varsağı, biçim bakımından semaiye benzer. Yine semai gibi hece ölçüsünün sekizli kalıbıyla söylenir. Aralarındaki fark söyleyiş biçimlerinde ve ezgilerindedir.

 

4- DESTAN

 

Âşık edebiyâtı nazım şekillerindendir. Kaafiye düzeni vğe vezin bakımından koşmanın aynıdır. Umumiyetle dörtlük sayısı daha çok olur . anlatılan konunun icâbına ve anlatanın gücüne göre, dörtlük sayısı sınırlı değildir.

 

Bu şiirlerde savaş, kahramanlık, bâzen ferdi ve mahalli sayılabilecek kaza, yangın, sel v.b. olaylar beşeri felaket ve acılar işlenir. Bir de mizahi destanlar vardır. Bu tip destanlarda sahibi belli verimlerdir. Şair bazen kendisi konuşur, bazen kahramanlarından birini konuşturur. Sonunda sözü kendisi bağlar ve dörtlükte adını veya mahlâsını söyler.

 

5- TÜRKÜ

 

Türkiye'nin sözlü geleneğinde, bir ezgi ile söylenen halk şiirinin her çeşidini göstermek için en çok kullanılan ad "türkü"dür. Özel durumlarda ya da ezginin, sözlerin çeşitlemesine göre ninni, ağıt, deyiş, hava adları da kullanılmaktadır.

Anonim halk edebiyatı verimleridir. Mani veya koşma tipinde olurlar. Mani tipinde olanları bir çok manilerden meydana gelmiş gibidir. Dörtlük sayısı sınırlı değildir.

 

Koşma tipinde olanlar, koşmanın aynı veya biraz değişmiş şeklidir.  Değişmiş olanlarda,  dörtlüklerde bir veya iki mısra daha eklenmiştir. Türkülerde son bir veya iki mısra baştan  sona aynen tekrarlanır. Bu, terennüm kolaylığı sağlamak içindir. Türkü kendine mahsus bir ile söylenir. Mani ve koşma tipinde olan türkülerde vezin 7’li, 8’li ve 11’li olabilir.

 

6-İLAHİ

 

Tanrıyı övmek, ona yakarmak için söylenilen dini şarkılara ilahi denir. Tekke edebiyatında ise din ve ahlakla ilgili şiirler ilahi adıyla tanımlanır. Hem koşma, hem semai biçiminde ve hem hece hem de aruz ölçüsüyle yazılmış şiirlerdir. Hece ölçüsünde 7, 8 ve 11'li kalıplar tercih edilmiştir. İlahi yazarı halk şairleri içinde ilk akla gelen Yunus Emre'dir. Daha sonra Eşrefoğlu Rumi, Niyazi-i Mısrai, Aziz Mahmut Hüdayi, Yunus Emre'nin etkisinde kalarak ilahiler yazmışlardır. Müzik parçası olarak bakıldığında zemin-nakarat-meyan-nakarat sistemindeki bir kalıba uyarlar. Toplu halde seslendirilmek için bestelenmiş ilahiler "cumhur ilahi" diye bilinir. Solo ilahilerde de koronun söylediği parçaya "cumhur" adı verilir. İlahiler okundukları yer ve zamana göre cami ilahisi, tekke ilahisi, mektep ilahisi, ramazan ve muharrem ilahisi, Mekke ilahisi, Kadir Gecesi ilahisi gibi adlarla anılır. Bektaşi ilahilerine "nefes", Alevi ilahilerine "nefes", "deme", "deyiş", Mevlevi ilahilerine "ayin", Gülşeni ilahilerine "tapuğ", Halveti ilahilerine de "durak" adı verilir.

Tekke şiiridir . dini tasavvufi konuları işleyen bir koşma çeşididir. Vezni umumiyetle 8’lidir, 7’li ve 11’li de olabilir. Dörtlük sayısı üç ile yedi veya daha fazladır. Bektaşiler ilahiye nefes derler. Bunlardan başka halk edebiyatına Divan Edebiyatı’ndan geçmiş şekillerde vardır. Bunlar gazeller ve kıtalar halinde yazılan şekillerdir.

 

 

 

 

 

 

 

B- DİVAN EDEBİYATI NAZIM ŞEKİLLERİ

 

1-GAZEL

 

Beyitler halinde yazılır. Beyit sayısı 5 ile 15 arasında değişir. Birinci beytin mısraları birbiriyle kafiyeli, sonraki beyitlerin birinci mısraları serbest,ikinci mısraları birinci beyitle kaafiyelidir :

---------------------------------------- a

---------------------------------------- a

 

---------------------------------------- b

---------------------------------------- a

 

---------------------------------------- c

---------------------------------------- a

 

---------------------------------------- ç

---------------------------------------- a

 

---------------------------------------- d

---------------------------------------- a

 

Gazelin ilk beytine matla  son beytine makta en güzel beytine beytü’l gazel denir. Makta beyitte umûmiyetle şâirin adı veya mahlâsı geçer. Bütün beyitleri aynı temayı işleyen gazelleri yek-âhenk, her beyte aynı değerde (beytü’l gazel gibi) olan gazellere yek-avaz gazel denir. Arap edebiyatı ’ndan iran’a , oradan da bize geçen lirik bir tür olan gazelin konusu, aşk, şarap,güzellik gibi konulardır. Felsefi gazeller de vardır. Gazellere ayrıca isim konulmaz. Eğer ayrı kelimeler halinde redifleri varsa redifleri ile anılarlar: Bu gece gazeli (bu gece redifli gazel,) gönlüm gazeli ( gönlüm redifli gazel) gibi. Gazelde vezin mecburiyeti yoktur aruzun her hangi bir kalıbıyla gazel yazılabilir.

 

2- MESNEVİ

 

Özellikle Arap, Fars ve Osmanlı edebiyatında kendi aralarında uyaklı beyitlerden oluşan ve aruz ölçüsüyle yazılan şiir biçimidir. Arapça'da "müzdevice" denilen mesnevi türü ilk olarak 10'uncu yüzyılda İran edebiyatında ortaya çıkmıştır. Türk edebiyatına girişi 11'inci yüzyılda Yusuf Has Hacib'in Kutadgu Bilig adlı yapıtıyla başlar. Her beytinin ayrı uyaklı olması yazma kolaylığı sağlar. Bu nedenle uzun aşk öykülerinde, destanlarda mesnevi kullanılmıştır. Mesnevi bir eser başlıca tevhid, münacat, na't, miraciye bölümlerinden oluşur. Mesneviler aşk mesnevileri, dinsel-tasavvufi mesneviler, ahlaksal ve öğretici mesneviler, savaş ve kahramanlık konusunu işleyen gazavatnameler , bir kentin güzelliklerini anlatan şehrengizler ve mizahi mesneviler diye ayrılabilir. Mevlana Celaleddin Rumi'nin altı ciltlik tasavvufi yapıtı da "Mesnevi" adını taşımaktadır. 

            Beyitler halinde yazılır.  Her beyit kendi arasında kaafiyelidir:

            ---------------------------------------- a

---------------------------------------- a

---------------------------------------- b

---------------------------------------- b

---------------------------------------- c

---------------------------------------- c

 

Beyitler arasında kaafiye mecburiyeti olmadığı için, mesnevi uzun konuları anlatmağa müsâit bir nazım şeklidir. Bu şekille uzun aşk hikâyeleri (Leylâ vü Mecnun , Ferhad ü Şirin gibi,) öğretici eserler ve manzum tarihler yazılırdı. Anlaşılacağı üzere beyit sayısı sınırsızdır, binlerce beyit olabilir. Eserin yorucu olmaması için mesnevilerde aruzun kısa kalıpları tercih edilirdi.Mesnevi şeklinde yazılmış eserlerin en meşhûru Mevlana Celaleddin in altı ciltlik mesnevi adlı eseri olduğundan özel adı söylenmek sizin  “Mesnevi”  denilince bu eser hatıra gelir. (farsça yazılmış olan bu eserin muhtelif, Türkçe tercümeleri vardır.) Divan edebiyatı ‘nda bir şâirin mesnevi tarzında üstadlığını kabul ettirebilmesi için beş mesnevi yazması şarttı. Bu beş mesnevinin toplandığı kitaba “Hamse” adı verilir. Ancak , bazı şairler hamse sahibi olmadıkları halde mesnevi sahasında da üstün olduklarını kabul ettirmişlerdir : Fuzûlî (Leylâ vü Mecnun) gibi Şeyh Galip (hüsn ü Aşk ) gibi.

 

3- KASÎDE

 

Övmek veya yermek kastıyla söylenen bir türdür. Fakat daha çok bir övgü şiiri olarak gelişmiştir. Beyitler halinde yazılır. Beyit sayısı 33 99 arasında değişir. Bununla beraber 15 beyitlik kasideler olduğu gibi, beyit sayısı 100 ü geçenlerde vardır. Kaafiyelenişi  gazel gibidir. (aa-bb-cc) . kasidenin birinci beytine  matla son beytine makta (gazel de olduğu gibi.) en güzel beytine  beytü’l- kasîd , şairin adı veya mahlası geçen beyte tac beyti denir.

 

Allah’ın birliğini terennüm eden kasidelere tevhid, Allah’a yakarış ve niyaz ifade eden kasidelere münâcaat , Hz. Peygamber’i öven, vasfeden kasidelere naat denilir. Bu gayelerin dışında büyükler övmek için kaside yazılır.

            Tam bir kasidede şu bölümler bulunur:

1-     Teşbib veya nesib: bu bölümde şair söze başlarken bir varlık veya olayı tasvir eder: Bahar, kış, at, köşk, ramazan, bayram gibi.

2-     Tegazzül : Bazen nesib bölümünün arasına, aynı vezin ve kaafiyede, bir gazel sıkıştırılır. Aşk ve şarap duygulurı terennüm edilir. Bu bölüme tegazzül denir. Her kasidede tegazzül bulunması şart değildir. Bu sebeple  bir çoklarında da yoktur.

3-     Girizgâh : Bu bölüm umumûyitle tek bir beyittir. Tegazzül veya nesib bölümünden sözün yerini düşürerek, medhiye bölümüne geçmeyi sağlar.

4-     Medhiye :  Asıl kasdın belirtildiği bölümdür. Şair bir devlet büyüğünü veya uygun bulduğu bir kimseyi , çok defa mübâlağalı bir üslûpla över.

5-     Fahriye : Şairin kendini ve sanatını övdüğü kısım. Bir veya birkaç beyitten ibarettir. Bazı kasidelerde fahriye yoktur. (günlük hayatlarında alçak gönüllü) olmayı bir din ve ahlak kuralı olarak benimsemiş olan atalarımız sanatta bu tarz övünmeyi, kendi kendine methetmeyi de bir kural olarak kabul etmiş ve ayıp saymamışlardır.)

6-     Dua : Bu bölümde şair, övdüğü kişi, kendi sanatı, memleket  ve halkı için iyi dileklerde bulunur, Allah’a dua eder.

Kasideler iki şekilde isimlendirilir: 1- Nesib bölümüne göre : Nesib (teşbib) bölümünde ne tasvir edilmişse kaside onun ismiyle anılır ; razaman kasidesi- ramazâniye, bayram kasidesi – kaside –i ıydiyye , at kasidesi – kaside-i rahşiyye , kaside-i baharriyye gibi .    2- Kaafiye harfine veya redifine göre : Kasidenin kaafiye harfi nûn (n) kaside-i nûniye; mim (m) ise ; kaside-i mimiye diye anılır. Redifine göre de gül kasidesi, su kasidesi v.b. şeklinde isimlendirilir.

 

4-MÜSTEZAD

 

Gazel türünün özel bir şeklidir. Bir uzun bir kısa mısralar halinde yazılır. Gazelde vezin mecburiyeti olmadığı halde, müstezad çok defa mef’ûlü mefailü feûlün vezniyle yazılır.

Uzun mısralarda bu kalıp kısa mısralarda ise ilk iki tef ’ile (mef’ûlü feûlün) kullanılır. Kısa mısralara “ziyâde” denir. Ziyâdeler, anlam bakımından asıl mısralara bağlıdır. Kaafiye düzeni aşağıdaki şekillerde olabilir:

---------------------------------- a                                           ---------------------------------a

                 --------------------- a                                                              -------------------b  

---------------------------------- a                                           ---------------------------------a

                 --------------------- a                                                              -------------------b  

---------------------------------- b                                           ---------------------------------c

                 --------------------- b                                                              -------------------c  

---------------------------------- a                                           ---------------------------------a

                 --------------------- a                                                              -------------------b  

---------------------------------- c                                           ---------------------------------d

                 --------------------- c                                                              -------------------d  

---------------------------------- a                                           ---------------------------------a

                 --------------------- a                                                              -------------------b  

 

Müstezad,  Divân Edebiyatı’nda az kullanılan şekillerdendir.

 

5- MUSAMMAT GAZEL ve KASİDELER

 

Aruzun ikinci eşit bölüme ayrılabilecek kalıplarıyla yazılmış ve mısra ortalarında da kaafiye bulunan beyitler vardır. Böyle beyitlerle yazılan gazel ve kasidelere musammat gazel, musammat kaside denir. Bunlarda mısrâlar ikiye bölünerek , her beyit bir dörtlük hâline getirilebilir. Zaten musammat denilmesi de bu sebepledir.

Örnekler :

Beni candân usandırdı cefâdan yâr usanmaz mı

Felekler yandı âhımdan murâdım şem’i yanmaz mı

Beni candân usandırdı

Cefâdan yar usanmaz mı

Felekler yandı âhımdan

Murâdım şem’i yanmazmı

Kamu bîmârına cânân devâ –yı derd eder ihsân

Niçin kılmaz banâ dermân beni bimâr sanmaz mı

Kamu bîmârına cânân

Devâ-yı dert eder ihsân

Niçin kılmaz banâ dermân

Beni bimâr sanmaz mı

 

 

 

Gamım pinhân dutardım ben dediler yâre kıl rûşen

Desem ol bî-vefâ bilmen inânır mı inanmaz mı

Gamım pinhân dutardım ben

Dediler yâre kıl rûşen

Desem ol bî- vefâ bilmen

İnânır mı inanmazmı.

 

Gül devri ayş eyyâmıdır zevk u safâ hengâmıdır.

Âşıkların bayrâmıdır bû mevsim-i ferhunde – dem

Gül devri ayş eyyâmıdır

Zevk u safâ hengâmıdır.

Âşıkların bayrâmıdır.

Bu mevsim-i ferhunde –dem

Sâkî meded mey sun bize câm-ı Cem-ü Key sun bize

Rıtl-ı peyâpey sun bize gitsün gönüllerden elem

Sâkî meded mey sun bize

Câm –ı Cem ü key sun bize

Rıtl-ı peyâpey sun bize

Gitsün gönüllerden elem

 

6- TERKÎB-İ BEND , TERCÎ – İ BEND

 

5-10 Beyitlik bend (bölüm) lerden meydana gelir, bend sayısı da 5-10 ’dur. Daha fazla da olabilir bendlerin kaafiyelenişi ya gazel gibidir veya bütün mısralar birbiri ile kaafiyelidir. Her bendin sonunda bendiye-vâsıta denilen bağlama beyitleri vardır. Bunların kaafiyesi müstakildir, yani iki mısrâı bendin diğer mısrâlarından ayrı olarak birbiri ile kaafiyelidir. Vâsıta’nın görevi, kendinden önceki terkib-hâne veya tercî-hâne denilen bölümlere bir sonraki parçaya bağlamaktır. Her bendin sonundaki bendiyeler ayrı ayrı olursa manzûme terkib-i bend ismini alır. Bütün bendlerin sonunda bendiye aynen tekrarlanırsa, buna da terci-i bend denilir. Terkib-i bendlerde her bölümde ele alınan konular değişik olabilir. Halbuki,  terci-i bendlerde, hep aynı sonuca düşmek mecbûriyeti dolayısıyle, bütün bendlerde aynı konuyu işlemek şarttır. Bu bakımdan terci-i bend yazmak daha zordur.

Terkib-i bendlerde ya soysal konular dini- ahlâkî öğütler ele alınır veya ölüm ve yas teması işlenir. Terci-i bendlerde ise dini –tasavvufî , felsefi konular işlenir.

 

Terkib ve Terci-i Bendin Şeması                                             Terci-i Bend

 

1.Bend                                                                                        1.Bend                                        

------------------------ a                                                     -------------------------- a                                                                 

------------------------ a                                                     -------------------------- a

 

------------------------ b                                                     -------------------------- b

------------------------ a Terkîbhâne                                  -------------------------- a Tercîhâne

 

------------------------ c                                                     -------------------------- c

------------------------ a                                                      -------------------------- a     

 

------------------------ ç                                                      -------------------------- ç      

------------------------ a                                                     -------------------------- a

 

------------------------ d                                                      -------------------------- d

------------------------ a                                                     -------------------------- a

------------------------ a Vasıta                                          -------------------------- s  Nakarat

------------------------ a  Vasıta                                         -------------------------- s  Nakarat

2. ve diğer bendler                                                          2.ve diğer  bendler

------------------------ a                                                    --------------------------- a

------------------------ a                                                    --------------------------- a

      

------------------------ b                                                   ---------------------------- b  

------------------------ a                                                   ---------------------------- a

Böylece devam eder

  

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

7- MURABBÂ- TERBÎ

 

Dört mısralı kıtalar halinde yazılan bir nazım şeklidir. 3-7 kıta olabilir. Her türlü konuda yazılabilir. Kaafiye düzeni  iki şekildedir:

                     I                                                                II

------------------------ a                                        -------------------------- a

------------------------ a                                        -------------------------- a

------------------------ a                                        -------------------------- a     

------------------------ a                                        -------------------------- a     Nakarat

 

------------------------ b                                        -------------------------- b

------------------------ b                                        -------------------------- b

------------------------ b                                        -------------------------- b

------------------------ a                                        -------------------------- a     Nakarat

 

------------------------ c                                        -------------------------- c

------------------------ c                                        -------------------------- c

------------------------ c                                        -------------------------- c

------------------------ a                                        -------------------------- a     Nakarat

 

Murabbâlarda birinci kıtanın ilk üç mısrâı dördüncü mısrâ ile kafiyeli olmayabilir. Başka şairlerin beyitlerinin üstüne aynı vezin uygun kafiye ile ikişer mısrâ ekleyerek meydana getirilen murabbâlara terbî (dörtleme) denir.

 

7-     ŞARKI

 

Murabbadan çıkmış bir türdür. Bestelenmek için yazılmış murabbalardır. Halk edebiyâtı’ndaki besteli türlerin ( türkü ve koşma) divân Edebiyatına tesir ve akisleri olarak da alınabilir. Murabbâ ya nazaran ilk dörtlüğünde ufak değişiklikler olabilir:

------------------------ a                                        -------------------------- a

------------------------ b                                        -------------------------- a     Nakarat

------------------------ a                                        -------------------------- a

------------------------ b                                        -------------------------- a     Nakarat

gibi

 

Nedim’den sonra önemli bir tür sayılmaya başlanmıştır.

 

 

 

9-     MUHAMMES, TAHMİS, TAŞTİR

 

Beş mısrâlı bendler halinde söylenen nazım şekilleridir. Bend sayısı 4-7 veya daha fazla olabilir. Her türlü konularda söylenebilir. Kaafiye örgüsü şemalarda gösterildiği gibi olabilir.

    

      I                                               II                                                 III

--------------------- a                      ----------------------- a                    ------------------------- a

--------------------- a                      ----------------------- a                    ------------------------- a

--------------------- a                      ----------------------- a                    ------------------------- a

--------------------- a                      ----------------------- a                    ------------------------- a

--------------------- a                      ----------------------- an                   ------------------------ an

 

--------------------- b                      ----------------------- b                    ------------------------- b

--------------------- b                      ----------------------- b                    ------------------------- b

--------------------- b                      ----------------------- b                    ------------------------- b

--------------------- b                      ----------------------- b                    ------------------------- an

--------------------- a                      ----------------------- an                   ------------------------- an

 

--------------------- c                      ----------------------- c                    ------------------------- c

--------------------- c                      ----------------------- c                    ------------------------- c

--------------------- c                      ----------------------- c                    ------------------------- c

--------------------- c                      ----------------------- c                    ------------------------- an

--------------------- a                      ----------------------- an                  ------------------------- an

 

Tahmis (beşleme) , başka şairlerin beyitlerinin üstüne üçer mısrâ ekleyerek (aynı vezin ve uygun kafiye ile) meydana getirilen muhammestir. Eklenen mısrâlar üzerine geldikleri beytin ilk mısrâı ile kafiyeli olurlar. Aynı iş, beytin üzerine değil de mısrâlarının arasına eklemek suretiyle yapılırsa buna da taştir denir. Bu mısrâlar yine beytin ilk mısrâı ile kafiyeli olurlar.

 

 Tahmis                                                                     Taştîr

--------------------- a                                          ----------------------- a

--------------------- a                                          ----------------------- a

--------------------- a                                          ----------------------- a

--------------------- a                                          ----------------------- a

--------------------- a                                         ----------------------- a

--------------------- a                                          ----------------------- a

 

Tahmis, taştîr ve terbî ’ de ilâve edilen mısrâların her bakımından öncekiler kadar güçlü olması şarttır.

10.TARDİYE

 

 Muhammesin özel bir şeklidir. Muhammeste vezin  aruzun her hangi bir kalıbı olabileceği halde, tardiye yalnız mef ’ûlü  mefâilün feûlün vezni ile söylenir. Kafiye düzeni bakımından da bir farkı vardır:  bendlerin son mısrâları, birinci bendin ilk dört mısrâı ile kafiyeli olmazlar:

 

--------------------- a                                          

--------------------- a                                          

--------------------- a                                         

--------------------- a                                         

--------------------- b                                         

--------------------- c                                          ----------------------- ç

--------------------- c                                           ----------------------- ç

--------------------- c                                           ----------------------- ç

--------------------- c                                         ----------------------- ç

--------------------- b                                         ----------------------- b

 

11-MÜSEDDES

Altı mısrâlı bendlerden meydana gelir. Kafiye düzeni muhammeslere benzer; yalnız müseddeslerde bendlerin son  mısrâları değil, sondaki iki mısrâları birinci bendin kafiyesi ile kafiyelenir veya birinci bendin son iki mısrâı bütün bendlerin sonunda aynen tekrarlanır.

Terbî ve tahmisde olduğu gibi, her hangi bir beyti müseddes (altılı) hâline getirmeye tesdîs (altılama) denir.

 

12-RUBÂÎ

 

İran edebiyatından bize geçmiş, dört mısrâlık bir şekildir. Halk Edebiyâtının mânilerine benzer: Birinci, ikinci ve dördüncü mısrâlar birbiri ile kafiyeli. Üçüncü mısrâ serbest yani kafiyesizdir. Bu mısra diğerleri ile kafiyeli de olabilir.

Az sözle çok ve derin manalar ifade edebilmek hünerine belirten türdür.

Daha başka temalar da ifade edebilmekle beraber, rubaî esas itibariyle felsefi ve tasavvufi temalara, zeka ve derin düşünce eseri nüktelere uygun bir tefekkür şiiridir.

Rubâî vezinleri denilen bir grup özel vezinlerle yazılır . Esas rubâî vezni : Mef’ûlü mefâîlü mefâîlün  fa’dır

13- TUYUG

 

Dîvan Edebiyatı’na geçmiş milli nazım şekillerimizdendir. Kaynağı Türk Halk Edebiyatı’dır. Mâni ve rubâî ‘ye benzer. Kaafiyelenişi mani ve rubâide olduğu gibi, a.a.x.a şeklindedir. Fakat yine rubâide olduğu gibi ; üçüncü mısra diğerleri ile kafiyeli de olabilir. Tuyug ‘un rubâî ’ den ve mani ‘ den farkı veznindedir. Tuyug yalnız , aruzun failâtün fâilâtün fâilün kalıbıyla yazılır.

 

 

C-BATI’DAN ALINMIŞ ŞEKİLLER

 

1-SONE

İlk defa İtalyan edebiyâtında kullanılmış , sonra Fransızlara, onlardan da bize geçmiştir. Bilhassa Servet-i Fünün devrinde çok kullanılmıştır.

Sone ard arda gelen iki dörtlükle iki üçlükten ibârettir. Kaafiye örgüsü aşağıdaki gibidir:

 

-----------------------a

-----------------------b

-----------------------b

-----------------------a

 

-----------------------a

-----------------------b

-----------------------b

-----------------------a

 

-----------------------c

-----------------------c

-----------------------e

 

-----------------------f

-----------------------e

-----------------------f

 

Sonenin kılâsik şekli bu olmakla beraber bizde bâzı değişiklikler de yapılmıştır.

 

 

 

 

 

 

2- TERZARİMA

 

Bu da İtalyan menşeli bir nazım şeklidir. Bize Fransızlardan geçmiştir. Edebiyâtımızda kullanılışı sone kadar yaygın değildir.

 

Terzarima  üçlüklerden ibarettir. En sonda tek bir mısrâ bulunur. Her üçlükte birinci üçüncü mısrâlar kendi aralarında kaafiyelenirler ve her üçlüğün orta mısrâı sonraki üçlüğün birinci ve üçüncü mısraıyla kaafieli olur. Sondaki tek mısra da son üçlüğün orta mısraıyla kaafiyeli olur:

 

-----------------------a

-----------------------b

-----------------------a

 

 

-----------------------b

-----------------------c

-----------------------b

 

-----------------------c

-----------------------d

-----------------------c

 

-----------------------d

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

KAYNAKLAR

 

Doç. Dr. Doğan Ahmet ; Yrd. Doç. Dr. İsmail Doğan; Türk Dili Kompozisyon Bilgileri, Nurdan Yayınları , 1985

 

Milli Eğitim Kitapları TT. Kurum Basım Evi, 1986 Ankara.

www. Kültür. Gov. tr

www. Şiir defteri.com.

Free Web Hosting